YÜZYILIN FELAKETİ
YÜZYILIN FELAKETİ
Adnan TASAR
egirdirses@hotmail.com - 0505 593 70 806 Şubat 2023 günü sabah erken uyanmış, otururken gözüm telefona ilişince watsap iletişim hattındaki mesajların çokluğu dikkatimi çekmişti. Isparta Afader (Afad Gönüllüleri Derneği) başkanı Mehmet Bilir büyük bir deprem yaşandığını, bölgeye yardım için çalışma yaptıklarını duyuruyordu. Hemen TV de haber kanallarını açtım, -On ili içine alan büyük bir deprem yaşandığını söylüyordu. Depremin merkezi Kahraman Maraş olarak görünüyor ve şiddetinin de 7.7 olduğu söyleniyordu. Hatay, Antep, Adana, Malatya, Ş. Urfa ve Diyarbakır gibi şehirlerin büyük yara aldığı belirtiliyordu. Depremin hem geniş bir alana yayılması, hem de şiddetinin büyük olması yüzünden deprem Asrın Felaketi diye adlandırılıyordu. Dernek başkanı saat on gibi dernekte toplantı yapılacağını bildirince heyecanla Ayakkabıcılar Sitesindeki dernek merkezine gittim. Herkes heyecanla ne yapılacağını dinlemek istiyordu. Bölgedeki bilgiler henüz çok taze ve sadece TV haberleriyle sınırlıydı. Dernek henüz yeni kurulmuş olmasına rağmen bize düşen görevden kaçmak olmazdı. Hemen bölgeye öncü bir ekip gönderilmesine, onlar bölgeye intikal ederken uzman bir ekip daha hazırlanarak, önden giden ekibin yönlendirmesiyle ekibin gönderilmesine karar verilmişti. Bir taraftan belediye ve valilik ile de işbirliği yolları denenecekti. Benim de önceden Arama-Kurtarma ve İlk Yardım kurs belgelerim olduğundan öncü ekip içinde olmam gerekiyordu. Hemen eve dönerek kış mevsimi ve karşılaşmamız olası senaryoya göre sırt çantamı hazırlamaya başladım. Bu arada öğle saatlerinde meydana gelen artçı depremin aslında 7.6 şiddetinde yeni bir deprem olduğu anlaşılmıştı. Durum gittikçe ağırlaşmaya başlıyordu. İkindi sıralarında dernek başkanı arayarak öncü ekibin hazırlandığını, ancak benim merkezde kalmamın daha doğru olacağını, sabah sekizde ekibin yola çıkacağını söylediğinde biraz hayal kırıklığına uğramış gibiydim. Saat sekizden önce derneğe gittiğimde hazırlanan ekip kamyonete eşyaları yüklüyordu. En alta fırından alınan ekmekler ve pet su kolileri dikkatimi çekmişti. Heyecan içindeki ekip arkadaşlarımızla hüzün içinde vedalaşıp, ayrıldık. Derneğe gelen dertli insanlar Eğirdir ve Isparta belediyesinin bağış kampanyası açtığını, Gökkubbe fuar alanının bu iş için tahsis edildiğini, buraya akın eden gönüllü insanların malzemelerin paketlemesine destek sağladıklarını anlatıyorlardı. Öğleye doğru elleri kolları bağlı olanları izlemeyi sevmeyen insanlar derneğe başvurmaya başlamışlardı. Ancak sadece eğitimli insanların iletişim bilgilerini alıyor ve değerlendireceğimizi söylüyorduk. Fakat zamanla yarışan insanlarımız hızla ikinci ekibin hazırlığına başlamışlardı bile. Bu ekibe benim eşlik etmem isteniyordu. Çantam ve uyku tulumuma fener gibi birkaç malzemeyi hazır ederken kurulan watsap hattı çalışmaya başladı. Arkadaşlarımız bölgeyle ilgili bilgi istiyorlardı, Türkiye Dağcılık Federasyonu Antrenörlük Kurslarına katıldığım için tahmin edebildiğim kadarıyla sorularına cevap vermeye çalıştım. Başkan telefonla ulaşarak, -İlk önce Gazi Antep’e gideceğiz, biz sizi merkezde bekleyeceğiz. Sayın valimiz ekipten çok memnun kaldı, yarın sabah dokuzda ekiple yola çıkarsınız demişti. Minibüsümüz yola çıktığında on sekiz gönüllü arkadaşımızla birlikte heyecan içindeydik. Aracın bagajı ve koltuk altları yardım malzemeleriyle doldurulmuş olduğundan çantalarımızı aralara ve kucağımıza almıştık. Önümüzde on iki saatlik bir yolculuk vardı, önden giden öncü ekip, Konya’dan sonra yolların karlı olduğunu ve trafiğin yoğun olduğunu öğrenmiştik. Gelen bilgiler ışığında emniyet güçlerinin trafiği azaltmak için bazı araçları geri çevirdiğini bildiğimizden valilik izini de alınmıştı. Ekibi bölgeye hazırlamak amacıyla konuşmaya ve arkadaşlarımı konuşturmaya başladım. Acaba ne gibi özellikleri vardı ve beklentileri acaba nasıldı? Yanılmamıştım, ekip arkadaşlarımız verilecek her türlü göreve hazır olduklarını söylüyorlardı. Ben de ekibimi daha yakından tanıma fırsatı bulmuştum. Konya çıkışında çok yoğun bir şekilde tır trafiği görmüştük. Bu tırlar ya yiyecek ve giyecek gibi yardım malzemesi ya da ağır inşaat makineleri taşıyorlardı. Halkımızın gösterdiği bu fedakarlık çok hoşumuza gitmişti. Öncü gurubun karşılaştığı oranda bir sıkıntıyla karşılaşmadan Adana’ya ulaştık. Artık deprem bölgesine ulaşmış sayılırdık, ancak yolun yakın çevresindeki evlerin ışıklarının olmaması gören herkesi üzüyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde valiliğin ekibimizi Gazi Antep Nurdağı ilçesinde görevlendirdiğini ve oraya gelmemiz istenmişti. Gece 23.10 gibi ilçeye yaklaşmıştık, bölgeyi bilen arkadaşımız, -Aslında bu ilçenin eski adı Gavur dağıdır, sonradan yeni ismini almıştır. Bunun sebebi de geçit vermeyen rampalarından dolayıdır, eski kamyoncular burada çok sıkıntılar yaşamışlar diye açıklama yapmıştı. Bunun nedenini rampaların başına geldiğimizde anladık, yüksekten dolanarak inen yolda trafik çok yavaş ilerliyordu, neyse ekiple haberleşerek buluştuk. İlçedeki evler yıkıntı şeklinde ve karanlık içindeydi. Hava da çok soğuktu, başkanımız, -Yarın sabah saat altıda vali beyle toplantı yapacağız ve çalışacağımız yer söylenecek, şimdi size gezdirelim ki sonra şaşırıp da kaybolmayın demişti. O zaman etrafıma bakınca Kaymakamlık binasının yanında olduğumuzu ve az hasarlı olmasına rağmen terkedilmiş olduğunu hayretle görmüştüm. İlçenin yeni kalbi kriz merkeziydi, çorba ve çay ikram eden kuruluşlar her köşe başındaydı. En çok gördüklerimiz kuruluşlar İHH ve Beşir yardım kuruluşlarıydı. Bunlar neredeyse 24 saat sistemine göre çalışıyorlardı. Kalacak yer ve çadır temin edilemediğinden minibüs içinde sabahlayacaktık. Dağcılık antrenörü Hasan Yavuz biraz ileriye kendi çadırını kurduğunu, istersem bana da çadır bulacağını söyleyince peşine takıldım. Aslına bakarsanız çadırım olmasına karşılık ya kalınacak bir yer buluruz yada çadır verileceğini düşündüğümden getirmemiş, sadece uyku tulumunu getirmiştim. Onun çadırının yanına ikinci çadırı birlikte kurup, içine yerleştim. Ertesi sabah beş buçukta uyandım, hemen arkadaşlarımızın yanına gittim. Zaman kazanmak için gece gördüğüm yerlere giderek sıcak çorba dağıtanları ziyaret ettim. Büyükçe bir kağıt bardağa koyarak uzattılar, gerçekten de sıcak çorba içimi ısıtmıştı. Başkan sabah altı buçukta yanımıza gelerek verilen enkazın yerine ulaştık. Büyük bir apartman olduğu yere yıkılmış, ara duvarlar patladığından daha alçak bir görüntü içindeydi. Arkadaşlarımız heyecanla enkazın üzerine çıkarak çalışmaya başlamışlardı ki kırmızı giysiler içinde gelen İHH Arama-Kurtarma Ekibi, -Biz dün burada çalıştık, enkazı biliyoruz deyince Başkanımız, -O zaman biz daha faydalı olacağımız başka bir yere gidelim dedi. Yapılan haberleşme üzerine oraya yakın başka bir enkaza yönlendirildik. On üç yaşlarında erkek çocuk kayıptı, bayan arkadaşlar aileyle konuşurken biz inşaattan anlayan arkadaşlarla çalışmaya başladık. Fakat binanın üç köşesindeki kolonu patlamış, dördüncüsü de yara almıştı. Her an yıkılmaya hazır gibi duran evde çalışan arkadaşlarımızı uyardım, belli bir mesafe alındığı sırada artçı bir depremle sarsılınca binanın yıkılmasından korkup, içini boşalttık. Bu defa kırız merkezine ulaşarak bize kepçe aracı tahsis edilmesi istendi. Hemen gelen araçla bahçeden evin alt katına ulaşmayı denedik. Kısa zamanda cenazeye ulaşarak ambulansa teslim ettik. Bu defa yine yakınlardaki başka bir yıkıntı bina da çalışmaya başladık. Şırnak’tan gelen korucuların oluşturduğu birlik bizim yardıma geldiğimizi görünce sevindiler. Biraz sonra Hindistan gurubu aracıyla geldi, ekipteki tercümanımıza bize yardımcı olacaklarını söylediler. Depremde evin kadını kendisi kurtulmuş, ancak kocası ve iki çocuğu içerde kalmıştı. Ekibimiz canlı birisine ulaşmak ümidiyle çalışmaya başladı, ancak ilerleyen zaman içinde üzücü haberle sarsıldık. Ancak yörük kadını, -Ailemi bana verdiniz diyerek bizleri teselli etti. Sanırım üç gündür enkazın başında ağlamak onu da oldukça yormuş ve acımasız gerçeği çaresiz kabul etmişti. Bu şekilde çalışmalarımıza devam ederken, hakikaten zor şartlar altında çalışıyorduk. Her köşe başında pet su ve sıcak çorba dağıtan STK lar vardı. Soğuğa karşı valilik çuval içinde odun veriyor, bunlar meydan ateşi şekilde yakılıyor, etrafına dolan insanlar ancak bu şekilde ısınma imkanı buluyordu. Askerler tarafından Afad çadırlarından çadır mahalleleri kurulmuştu. Bütün ülkeden yardım malzemeleri ilçeye yağıyordu, bu malzemelerin dağıtımında sıkıntılar yaşansa da ulaşmak zor değildi. Elektrik olmadığından bütün enerji jeneratörlerle sağlanıyordu. Enkaz başında ihtiyaç duyulan malzemeler mümkün olan en kısa zamanda karşılanıyordu. Bir defasında benzin bitince haber verilmiş, birkaç dakika içinde motorlu kuryeyle elimize ulaştırılmıştı. Bölgedeki en itibarlı ekipler Arama Kurtarma guruplarıydı. Gerek yerli insanlar gerekse diğer arkadaşlar büyük saygı gösteriyorlardı. Bütün Türkiye’den gelen Arama Kurtarma ekipleri araçlarıyla gelmişlerdi. Ayrıca İHH, JAK, PAK, AFAD, Korucular, Afad Gönüllüleri, Zonguldak Maden işçileri gibi herkes fedakarca çaba içindelerdi. En çok karşılaştığımız soru, -Ta Isparta’dan buraya bizim yardımımıza mı geldiniz sorusuna, -Bizde böyle bir şey olsa siz gelmez miydiniz? -Elbette gelirdik, -İşte bizde TV den görünce duramadık koşup geldik diyorduk. Üçüncü ekip de bölgeye ulaştığında ilk gelen ekipten isteyenlerin dönebileceği söylenince Cumartesi günü dönme kararı aldım. Götürdüğümüz yardım malzemeleri ilk elden dağıtılmış, insanımıza ulaşmaya çalışmıştık. En azından yalnız olmadıklarını göstermeye çalışmıştık. Dönen ekiple yola çıktığımızda yolların daha da rahatladığını görmüştük. Oradaki ekibimizin Hataya doğru yola çıktığını haber aldığımızda içimiz daha da rahatlamıştı. Çünkü, yeni gelen ekibimiz eksikliğimizi hissettirmeyeceklerdi. Bizler seyretmek yerine belki küçük de olsa bir faydamız olur düşüncesiyle yardıma koşmuştuk. Burada olsa da yardım göndermek için çırpınan, insan olmanın gereği olarak kardeşine gönlünü ve evini açan insanımıza şükranlarımızı sunuyorum. Bu zor günler elbette geçecektir, ancak bizler bu büyük imtihanda nasıl bir not alabileceğiz diye düşünmeyi tavsiye ediyorum. Bu notu da vicdanımız verecektir.