Kul hakkı var da,göl hakkı yokmu?
Kul hakkı var da,göl hakkı yokmu?
Ahmet YETKİN
egirdirses@hotmail.com - 05324965200Göl hakkı var da,gölün hakkını arayan yok!.
El elin eşeğini türkü söyleyerek arar..
Para kazanmak hırsı ile boşalttığımız gölü göz yaşlarımız ile dolduramayız.
Göl kururken Ankara helva dağıtıyor.
Bir zamanlar dünyanın en büyük göllerinden olan Aral gölünün bugünler de yerinde yeller esiyor,kuraklık hüküm sürüyor.
Aral Gölü'nü besleyen nehirler Pamuk tarlalarına salınmış. Ülkenin pamuk üretimi yıllar içinde iki katına çıkmış. Ya Göl..Gölün canı cehenneme!..Yerinde duran para getirmeyen göl ne işe yarar,seyretmekten başka, karşısında fotoğraf çekilmekten başka!. Eğirdir Gölü boş boş duracağına bir işe yarasın para bassın diye suları kanallarla taşınmış kuru tarlalara. Yıllar için de kuru tarım yapılan topraklar da sulu tarım yapılmaya başlanmış. Bakmışlarki iyi para getiriyor sular daha uzaklara taşınmaya başlamış. Para kokusu kan kokusu gibidir. Kurtlar kan kokusunu alınca bütün sürüyü talan eder. Ya sürü biterse Hak gökten koç indirir Cibril ile..
"Beni görüyorsan ağla!" Orta Avrupada şehrin su kaynağının dibindeki kayaya bir yazı yazmış o günün yaşayanları. Aradan dört asır geçmiş sular çekilmiş o kaya ve üzerindeki yazı çıkmış ortaya. Bugünün insanları o yazıyı tercüme ettirmişler. "Beni görüyorsan ağla!" Gölün çekilmesi,sularının günbegün eksilmesi kurumasının sebebi küresel ısınmaya,insan dışı sebeplere bağlanıyor. Milyonlarca yıl önce insan yoktu ortalıkta ama göl ve doğa en temiz,en coşkun haliyle duruyordu. Ne vakitki insan payda oldu, o vakit başladı kirlenme ve kuruma,azalma.
Yılan bile toprak bitmesin diye usul usul yalayarak alırmış topraktaki gıdasını. İnsan öylemi “Eğer insanoğlunun elinde iki vadi dolusu mal olsa, üçüncü vadiyi ister. İnsanoğlunun gözünü ancak toprak doyurur” (Hz.Muhammed (S.A.V)
Ona dokunma,buna dokunma!..Ne yapalım açlıktan ölelimmi!? Bu dünyanın nimetleri insanı doyurmaya yeter ama insanın hırsını doyurmaya yetmez. Göl giderse,bulutlar da gider,bitkiler de,hayvanlar da terk-i diyar eder. Göl demek su buharı demektir.Su buharı bulut demektir. Bulut yağmur,kar,bereket,serum demektir. Göl doğurur nimeti sonra o nimeti mavi sütü ile emzirir büyütür. Doğa nimettir,yediğin rızıkta nimettir,soluduğun hava da hakeza öyle. İnsanın ışığı,nuru yalan ardında bıraktığı talandır. İnsan her şeyi bilir ama kılını kıpırdatmaz. Ellerini açar semaya başlar yalvarmaya:
Çatlayan dudaklara
Sararan yapraklara
Kuruyan topraklara
Yağdır mevlam su
Alev saracak kadar
Yandım yanacak kadar
Suya kanacak kadar
Yağdır mevlam su
Toz duman savrulurken
Gül çimen kavrulurken
Can tenden ayrılırken
Yağdır mevlam su
Yağdır mevlam su
Sen gönder ben yiyeyim,içeyim,israf edeyim. Ya sonra..Bitince tekrar el açıp isteyeyim.
Allah akıl,fikir vermiş. Geçmişinden ders al,geleceğini düşün israf etme demiş. Uzatma..kısa kes..Senmi veriyorsun..Biz Allahtan istiyoruz,sen girme araya. Git bak işine,karışma işimize..
Adem babamız ile Havva anamız cennetten yasak meyva elmayı yediler diye sürgün edilmişler dünyaya. Eğirdir Gölü de aynı meyva elma,para hırsı yüzünden sürgün edilecek geldiği yer olan cennete. Elma üretimine,sulu tarıma sınırlama getirilmeli. Getirilmezse..Kurumanın sebebi insan dışı doğa olayları gösterilirse. Hırsımıza yetecek kadar kar,yağmur,pınar vermez mevla.
Sular çekildi taşlar,kayalar çıktı ortaya.
Taşlar kayalar haykırıyor:
İnsan beni görüyorsan ağla.
Gözyaşların yetmez beni doldurmaya
Ama para hırsını kat bir çuvala
Ağzını kör çözülmez düğümle bağla.
*
Hani herkes diyor ya "Paranın satın alamayacağı bir şey yoktur"
Cevap asırlar öncesinden bir kızılderiliden geliyor:
"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde insanlar paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
O vakit gelene kadar yiyin efendiler yiyin.Aksırıncaya,tıksırıncaya,çatlayana kadar yiyin.
Çocukluğumun geçtiği iç egenin dağ köyün de köy meydanın da tek bir çeşme vardı. Her hane o çeşmeden güğümlerle,testilerle alır,taşırdı evlerinr içme ve kullanma suyunu. Bir zaman sonra çeşme az akmaya başladı ve nihayetinde kurudu. Önce kuşlar seyrek uğrar oldu,baktılar ümit yok onlarda gelmez oldu. Sonra çeşmenin etrafındaki kavaklar söğütler kurudu. Çeşmenin etrafında bu yokluğa en çok kurbağalar dayandı. En sonun da onların da sesi duyulmaz oldu. Bir gün köyün yaşlı dedesi komşu köylerden eşek heybeleriyle su taşıyan köylülerin önüne geçip "Sizde kurbağalar kadar beyin yok,onlar anladı siz anlamadınız halâ,taşıma suyla değirmen dönermi? Ya burayı terkedin ya da bir çözüm bulun!" deyiverdi can yangınıyla. O sözü yankılanır hâla kulağım da.
Toparlanın gitmiyoruz. Çünkü gidecek bir yerimiz yok. Hal böyleyken toparlanmamız lazım. Geç değil hiçbir şey için. Hırsımızı,her şeyi paraya çevirme hırsımızın üzerine beton dökmeliyiz. Eğer bunu başaramazsak bizim,Eğirdirin üzerine toprak döküp sonrasında helvamızı yeyip,üzerimize Fatiha okuyacaklar.